HABER ARŞİVİ    |    GÜNCEL    |    ÖZEL HABER    |    SİYASET    |    KÜLTÜR SANAT    |    EKONOMİ    |    FOTOHABER    |    SPOR
 
 
Av. İzzet Uludağ yazdı


3 Eylül 2012 Pazartesi 20:29

ALIN SİZE “1 EYLÜL BARIŞ GÜNÜ” HEDİYESİ: BEYTÜŞŞEBAP’TA 10 ŞEHİT!

 

“Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır!” 

General Carl Clausewitz savaşı böyle tarif eder.

Çok açıklayıcı ve oldukça siyasi, ekonomi-politik bir tanımdır bu!

Ama nedense biz, işin kolayına kaçarız. Savaşı, tamamen insan iradesine bağlarız. Sanki tek tek insanlar istemezse savaş da olmaz sanırız.

Ne kadar büyük yanılgı!

Telefonuma 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle o kadar çok kutlama mesajı geldi ki sayısını bilemiyorum artık.

“Savaş ve barış kavramını” yerli yerine oturtmadan barış isteği bana pek gerçekçi gelmiyor. Bu sanki beyin gücüyle tonlarca kayayı yerinden oynatabilme ve yolu açmak için parçalayabilme gücüne olan inancı ifade ediyor bana.

Ama çizgi filmler dışında mümkün mü bu?

İlerde, belki beynimizin tamamını kullanırsak mümkün olabilir mi, onu da bilemiyorum.

Ama kayanın altına bir dinamit lokumu koyup fitili ateşlersek birkaç saniye sonra kayanın havaya uçtuğunu, parçalandığını ve yolun açıldığını göreceğiz.

Yani barış istemekle olmuyor, bir çaba gerektiriyor.

Yoksa hangimiz ocağımızın yıkılmasını, yuvamızın darmadağın olmasını isteriz ki? 

Ama bu saf, iyi niyet barış için yeterli olmaktan o kadar uzakta ki!

İnsanlık tarihi boyunca en dar alandan en büyük alana (Dünya’ya) kadar yaşanan savaşlar, insan iradesinden bağımsız, grup, klan, aşiret veya devletlerin daha fazla güç elde etmek ve hatta bütün gücü elinde toplamak için uygulamak zorunda kaldıkları siyasi bir manevradan başka bir şey değildir.

Günümüzde bir devlet coğrafyası içinde yaşanan siyasi çekişmeler, hatta bazen rejim çatışmaları da silahlı bir aşamaya sıçramasa da Carl von Clausewitz’e göre savaş olarak düşünülebilir.

Politika, bir güç elde etme yoludur.

Savaş, siyaset bilimi tarihinde oldukça ün kazanan eser “Prens”in yazarı Niccola Machiavelli’yi de anımsarsak kazanmak için her yolu mubah sayma aracıdır.

Barış da, iki savaş arası verilen moladır.

Biz neredeyiz?

Bizim savaşı istemediğimiz açık.

Peki, savaşı kim istiyor, kim çıkartıyor?

Ecinniler mi?

Günümüzde bunu tahlil etmeden barış için atılan her slogan bana kalırsa ilerde savaş arabalarını “Barış ve demokrasi (!)” adına sahneye ve başka ülke topraklarına süren büyük güce bir teslimiyet çığlığı haline dönüşebilir.

Mustafa Kemal Atatürk, hem ülkede ve hem de dünyada barış isteyen bir öncüydü.

Ancak ham hayalci değildi.

Dünya’da savaş koşullarının var olduğunu 2. Büyük Savaş öncesinde açıkça ifade etmişti.

Çünkü O, sadece bizi değil, bütün mazlum milletleri yutmak isteyen kapitalizmin ve mahvetmek isteyen emperyalizmin bu saldırgan yapısal zorunluluğunu saptamıştı.

Barış istersen savaşa hazır olacaksın!

Mustafa Kemal Atatürk’ün farklılığı burada!

Bu nedenle bölgemizde Balkanlarda ve Orta Doğu’da paktlar kurmaya çalıştı, kurdu.

Ayıya teslim olmadı.

Bugün!

Herkesin gözü önünde masanın üzerinde açık duran rengarenk bir harita!

Bütün Kuzey Afrika ve Orta Doğu, yeniden şekillenmiş!

Haritalar yeniden çizilmiş!

Bazı ülkeler, mezhepsel, bazıları etnik parçalanma sürecine sokulmuş!

Adına da BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ denilmiş!

Bazı ülke siyasetçilerine ABD ve bana kalırsa İsrail tarafından da görev verilmiş!

Eşbaşkanlık!

İşte o harita yanıyor, bütün mazlum bir coğrafyayı yakıyor.

Kuzey Afrika’ya ateş düşmüş! Libya 70’e bölünmüş, parçalanmış.

Komşumuz, kan kardeşimiz, can dostumuz Suriye kuşatılmış, kentlerine girilmiş.

Uluslar arası terör örgütleri, bir devleti emperyalizm adına paramparça etmek için sınır boylarımızda konuşlanmış. Kampları koruma altına alınmış.

Suriye milletinin haklı çığlığını savaş tamtamları bastırmaya çalışıyor.

Bizim Barış Günü kutlamalarımız o kamplara sokulmuyor.

İç savaş dış savaşa karışmış.

Gaziantep, bu savaşın ön cephesinde ABD’nde hazırlanan bir savaş oyunu sonucu 10 can vermiş.

Türkiye’ye de PKK belası layık görülmüş.

Bu gün Beytüşşebap’ta verdiğimiz 10 şehit de 1 Eylül Barış Günü (!) armağanı (!) olarak düşmüş hissemize.

PKK’nin kim tarafından ne amaçla desteklendiği hala gözlerden özellikle barışçı (!) arkadaşlar tarafından saklanmaktadır.

Ya da hayal görmektedirler.

Gerçekçi olmak zamanıdır.

Bu coğrafyada “Arap Baharı” adı altında savaş politikası izleyerek ortamı ateş hattında kışa çeviren ABD emperyalizmini dışarıda bırakarak, İsrail’i atlayarak Barış Günü kutlamak biraz lüks kaçmıyor mu?

Barışı, iki savaş arasındaki soluk alma süresi olmaktan çıkarmak için, savaşa hazır olmak, güçlü olmak ve emperyalizme açıkça karşı durmak gerekiyor.

O halde de “1 Eylül Barış Günü”nü bölgemizde kutlamanın gerçek yolu, ABD emperyalizmine ve İsrail Siyonizmi’ne karşı mazlum milletlerin uyanıklığını artırmak ve en geniş birleşik cephesini kurmaktan geçiyor.

Var mısınız?  

 

Avukat İzzet ULUDAĞ - MERSİN





 
  HABER ARA
 
 
  
  FLAŞ HABER
  EN ÇOK OKUNAN
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
  SOSYAL MEDYA

 




 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GÜNCEL HABERLER SİYASET HABERLERİ SPOR HABERLERİ GİZLİLİK İLKELERİ

 

fotohaber.net | İnternet Gazetesi | Resmi Web Sitesi | Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
fotohaber.net © Copyright 2005-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA