HABER ARŞİVİ    |    GÜNCEL    |    ÖZEL HABER    |    SİYASET    |    KÜLTÜR SANAT    |    EKONOMİ    |    FOTOHABER    |    SPOR
 
 
Siyasal İslam’ın Çöküşü!..


27 Eylül 2015 Pazar 10:01

Türkiye, cumhuriyetin kurulması sonrası laiklik ilkesini anlamamak için direnen siyasal İslamcı grupla tanışmıştı. Menemen vahşeti bunun en çarpıcı örneğidir.

 

Cumhuriyeti kuran ve kollayan, ülkeye laiklik başta olmak üzere demokratik teamülleri yerleştirmeye çalışan kadronun konuya dikkati sonrası, dini siyaseten kullanmak isteyenler merdiven altı odalara çekildiler.  Lider kadroları ise takiyyeciliğin güzide örneklerini göstererek yıllar boyu niyetlerini gizlemeyi başardılar.

1950’li yılları takiben, günümüzdeki kadar olmasa da siyasette dinin ağırlığı kendisini gösterir olmuştu.  Din siyaseten kullanmak isteyenler, aslında dindar yapılı olmasalar da iktidar erkini muhafaza etmek için dinci kesime ihtiyaçları olduğunun bilincinde idiler.  Bu yaklaşımları ise siyasal dinci kadroların serpilmesine ve merdiven altı odalardan çıkarak, iddialarını gün ışığı altında yürütmelerine fırsat tanımıştı.

Bu kadronun lideri olarak gördüğümüz merhum Erbakan, ağır adımlarla yürüyerek konuyu Meclis düzeyine taşımayı becerdi.  Pragmatik kişiliği ile koalisyon hükümetlerinde kilit bakanlıkları almayı başardı.  Günümüzde yakınılan yargının deformasyona uğramış olması o dönemin Adalet Bakanlığı ve mülki kadroların idari kademelere yerleştirilmesi de gene elde edilen İçişleri Bakanlığı aracılığı ile gerçekleşmiştir.

Yıllar içinde Merhum Erbakan’ın yolu tükenince ki, herhalde önünün kesilmesinin püf noktası Atlantik ötesine sıcak bakmaması nedeni iledir, ortaya AKP adını verdiğimiz yeni bir siyasi oluşum kuruldu.  Ki ilginçtir, bu siyasi oluşumun temelini atanın ve liderini saptayanın dönemin A.B.D. Büyükelçisi olması herhalde sıradan bir rastlantı değildir.

AKP, kurulmasını takiben, siyaset alanına Peygamber Ahlakı’nı temsil edeceği iddiası ile girmişti.  Yolsuzluk, yasaklar ve siyasette etik değerleri öne çıkarmak gibi savları vardı.  Demokrasiyi benimsiyor ve istiyor görünüyorlardı.  Vesayet kavramına karşı idiler.

Koşullar elverdi, katıldıkları ilk genel seçimde de iktidar oldular.  Zaman içerisinde değiştirdik dedikleri siyasal İslam gömleğini tekrar giyerek asıl yüzlerini gösterir oldular.  Dindarlıklarını ticaret, rant elde etmek, iktidarlarını elde tutmak hırsları ile törpülemeye başladılar.  Dine bakışları yavaş yavaş özde değil, sözde kalmaya başlamıştı.  Dini kavramlarını esastan çok şekil olarak sürdürür olmakta idiler.  Şatafatla iştirak edilen Cuma namazı programları ki, mutlaka medyanın ışıkları altında görüntüleniyordu.  İslam dinini kadının başını örtmekle sınırlar oldular, sanki tek savaşımları kadınları türban adı verilen örtünün altına sokmakla sınırlı kalmış gibi idi.  Keza orta doğunun Arap mimarisine öykünen binalar ve iç süslemeleri ile İslam dinine hizmet ettiklerini sanır oldular.

 En garipsenen yaklaşımları ise demokrasi kavramı konusunda gelişti.  Muhalefette iken demokrasiye inanan, hak ve hukuka için çırpınan, her türkü vesayetin demokrasi için engel olduğunu söyleyenler, iktidar olunca tersini yapar olmuşlardı.

Demokrasi, artık kendi iktidarlarını devam ettirmek için bir dizin kolaylıklar manzumesi sayılmakta idi.  Muhalefette iken hayranı oldukları hukuk kavramı, iktidar erklerini sürdürmek ve muhalefette şiddetle karşı çıktıkları şimdiki kendi yolsuzluklarını ve yasaklarını örtmek için kullanılacak bir araç haline getirilmişti.

Ancak 7 Haziran seçimi kendilerince savundukları ve artık şekilci çizgiye takılmış kalmış siyasal dinci çabalarının yeterli olmadığı göstermişti.  Üstelik dış politika hatalarına devamları ile de uluslararası alanda zayıflamakta idiler.  Tek başına hükümet kuramayacak konuma indirgenmiş olmaları ise sonlarının başlangıcı olacaktı.

Bir şekilde kendilerini de zorlayacak ve hatta yargılayacak koalisyon hükümeti kurulmasını önlediler.  Şimdi tekrar seçime giderken, siyasal İslam adına söyleyecekleri de bittiğinden yeni bir kavram bulmaları gerekiyordu.  Buldular; milliyetçilik!

Bunun yöntemi olarak Meclis’e girmeleri nedeni ile kendi sandalye sayılarını azaltan HDP’ye yüklenmeyi seçtiler.  PKK ile savaşmak adı altında HDP’yi Meclis gündeminden düşürmek için çabalıyorlar.  Bu konuda da samimi olduklarına inanmakta zorluk çekiyorum.  Zira gerçekten PKK ve Kandil’i ekarte etmek amaçları olsa idi, doğrusu Kürt harekâtını siyaseten yürütmek isteyen HDP’yi desteklemek olmalı idi.  Siyaseten güçlenen HDP, bence zaman içinde Kandil ve PKK ağırlığını baskılar ve gerçekten çözüme kolayca ulaşılabilirdi.  Belli ki amaç PKK adı altında HDP’yi dövmek ve milliyetçilik gösterisi ile de MHP’nin oylarına da oynamaktır.

Bu dönem, Sayın Erdoğan’ın dediği gibidir; kırılma noktasıdır.  Oluşmasını arzu ettiğimiz kırılma ise, siyasal İslam siyasetinin sona ermesi ve mütedeyyin insanlardan beklediğimiz gibi; ‘Benim dinim bana, senin dinin sana!’ hoşgörü anlayışının, yani laiklik ilkesinin yeniden ülkemizde hüküm sürmesidir.  Bunu takiben de kişisel vesayet sona erecek ve gerçek demokrasiye adım atılmış olabilecektir.

Kanımca anahtar, 1 Kasım seçimleri ve sandıkta sizin oylarınızın rengi olacaktır!..

                                                                                              Erdal Akalın (26.09.2015)





 
  HABER ARA
 
 
  
  FLAŞ HABER
  EN ÇOK OKUNAN
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
  SOSYAL MEDYA

 




 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GÜNCEL HABERLER SİYASET HABERLERİ SPOR HABERLERİ GİZLİLİK İLKELERİ

 

fotohaber.net | İnternet Gazetesi | Resmi Web Sitesi | Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
fotohaber.net © Copyright 2005-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA