HABER ARŞİVİ    |    GÜNCEL    |    ÖZEL HABER    |    SİYASET    |    KÜLTÜR SANAT    |    EKONOMİ    |    FOTOHABER    |    SPOR
   

Yazı Tarihi : 26.08.2019 22:21:34 | E-Mail : evdeci@gmail.com

Hüseyin SUNGUR
Kozağacın Minesi

“” kadınlar öldürülüyor, bıçaklanıp derin komalara giriyor.yani insana ,insan tarafından zulmün ardı arkası kesilmiyor.

Ve bir c. Başkanı,abartmayın diyor.

Ne desem ki.

İşte size,bu acıyı ve kederi alacak,birkaç bölümlük bir Yörük bilgesi öyküsü.

Başkaca bir şey gelmiyor elimden.”””

 

KOZAĞAC’ın minesi

 

Dağlar burada,kasabaya son derece dik bir yamaçtan bakar.Yamaçla kasabanın çarşısı arasında, sanki ütülenmiş ama biraz da dağlara doğru kıvrılarak  uzanan ,çalı çırpılı  örtü gibi görülen bir düzlük bulunur.Kasabanın kuzeyine  bakan bu örtü , bombelenmiş gibi durduğundan,çarşının ötesinde, berisinde  dolananlar, yemyeşil  bir sessizlik içinde duran yamaçla,  bombeli sırt arasındaki,son derece derin kayalık yarığı göremezler.Düzlüğe erişmek için,kayaların irili ufaklı ,gelişigüzel serpilmiş sofra artıkları gibi duran hallerinin arasından, düşmeden,sağını solunu çizdirmeden  çıkabilmek , pek de olası değildir.

Yeşil sessiz düzlükle ,kayalıkların

(( kayalıkların düzlüğe kavuştuğu yerde ))

(( kayalıklar, düzlüğe ))  arasında, bıçakla kesilmiş gibi görünmeyen bir sınır  vardır.Bu sınır, kayalık boz griden,aniden çam yeşiline geçişin insanda uyandırdığı, sersemletici halle anlaşıabilir.Yemyeşil sessizliğin orta yerinde,avuç içi kadar bir boşlukta ,yani ağaçsız alanda, nefes almak,çay demlemek,cıgara sarmak için durulur.Burasını,kıdemli yaylacılar,geyik avına düşkünler iyi bilirler ki, dilden dile ,gözden göze, dededen torun torbaya, zorunlu bir insanlık mirası gibi anlatılagelen , KOZAĞAÇ adlı alandır.

O zamanlar, evet o rûya gibi zamanlarda, yürekler henüz, bugünlerdeki gibi kirlenmemiş, dillerden nadiren iltihap akan,akıtanın da günlerce ,insan içine pek çıkamadığı takvimlerdir söze getirdiklerimiz.

Bugün hangi güzel atlara, Ağustos’un cırcır böceği zamanlarında binip,gittiğini bilmediğimiz güzel insanların ,belli ki, ahlarını yaşıyoruz.

KOZAĞAC  meydanında sahracılar, geyikçiler neyim , mutlaka ki mola verir, kuruyakalmış çam dalları,kozaklarlarla, fokur fokur kaynatılan deli sularla, zehir zemberek çay demlerlerdi; insanların,o güzel atlara binip de gitmediği zamanlardı.

Kozağac’ın “minesi”, öyle hikâye ettiydi zahir.

Kozağacı,çarşıdanağrı(*) tutmak, helâlinden iki, üç saati bulurdu.Bombeyi inip, kayalık yarın içinden,hoplaya zıplaya, birlikteki hayvanların bileklerinin zarar görmemesi için gözleri onlardan ayırmadan yürümelerini sağlamak, zaman alırdı tabi ki.

(*)Bizim buraların ,kendine has DİL AĞZINDA, “AĞRI”  eki, bir yere gitmeyi tarif ederken , ordan itibaren anlamını içeren, has bir TÜRKÇE sözcüktür.Kişisel sevgimizin yığın olduğu bir ifadedir.

Kozağac’ın hoşluğu,her zaman çekim noktası olmuştur.

O yaz, dört beş tane merkep(eşek),bir tane zorlu katır, yirmi yirmi beş kişilik bir kafileyle, KOZAĞAÇ üzerinden,daha da yükseklere, Toroslar’ın solgun mor menekşe, kekik ve taflanlı  yamacını tırmanarak, yaylacıların çıkmakta pek titizlenip, kahvede,çarşıda fiyaka biçtikleri , YAĞBOLUĞU’na(*) gitmek için yola çıktık.

(*) yaylacıların kolayca söylensin,akılda kalsın diye YAĞBOLUĞU dedikleri noktanın gerçek adı, YAKUP OLUĞU’dur.

Yağboluğu, çelikten beter akan suyu, ciğerimize bitmeyen  bir kılıç gibi giren havasıyla, bir yaşam şenliğiydi.

Güneş doğmaya yakın, sahracılar(*), birbirlerine yakın evlerde oturduklarından,kolayca bir araya geliverildi.Zaten çoğumuzu, pek uyku da tutmamıştı YAĞBOLUĞU’na çıkmanın heyecanından.

(*)Yine buralara özgü bir ifade. Piknik yerine, sahra etmek  deriz yaylalarımızda.

Çarşıdan gidilen yolun dışında,başka bir istikameti kullanarak, KOZAĞAÇ alanına, sabah dokuz gibi varıldı.

Merkepler bağlandı, kahvaltılık  malzemelerin taşındığı yükler çözüldü,biz çocuklar, sağlam bir ateş için, düzgün  çalı çırpı ve biçimli  taş toplayadurduk.

Ocağı kurarken,güneşin doğduğu yönden, alçak yüksek çam dallarını , indire kaldıra , bir karaltının bizlere doğru geldiğini fark ettik.Göbeğinin üzerine düğümlediği çıkını, belinde yastık gibi duran,çevresi oya işi başörtüsü,kimbilir hangi yüzyıldan kalma,yüzüne iyice yerleşmiş şirin bir gülümsemeyle,yaşını tahmin edemediğimiz bir Yörük ninesi , mırıldan mırıldana geldi,ateşin başında ellerinin dışını, beline,yarım yumruk yaparak dayayıp, hepimizi şöööyle bir süzdü.

Upuzun,solgun morlukların otağı TOROS dağlarının , bitmeyen bir YÖRÜK ağzıyla:” Ne tutarsıgnız burada beee(*)” cümlesini, hepimizi süzerek, üzerimizde gezdire gezdire bize dinletti.

(*)Burdaki  “b” den sonraki gerçek ses, e ile a arasında yuvarlanan bir sestir ve has Yörük ağzıdır.

Sonra,hiç teklif beklemeden,ateşin yakınında bir yere,bağdaşını kurdu.Göbeğinin üstündeki düğümü çözüp, belindeki bohçanın yarısını, önüne serdi.Serilen bohçanın içinden, üstün körü dertop edilmiş, kimbilir kaç günlük bir gazetenin sarıp, sarmaladığı , bir iki avuç tütünle,sarma kâğıdı çıktı. Ellerinin yüzü, avuçlarının içi,tırnaklarının kalınlığı,derisinin artık kırışmaktan öteye gidemeyen hali, yaşını tahmin etmemizi gerçekten güçleştiriyordu.

Ablalarımız,bu yaşlı mı yaşlı , şirinlik abidesi Yörük nineye ( mineye), ince belli bir bardakla, demli  çay ikram ettiler.

İlk birkaç yudumu, höpüttüre höpüttüre için “minemiz”, yine aynı YÖRÜK diliyle, “sahra etmeye mi geldigniz kuzuuum” diye sorgulandı.

Kafilemizin başı, Fevku hanım ablamız,”Sahra edecik de, burada değil, YAĞBOLUĞU’na gidiyoruz ana” deyince, “minenin” gözleri parlayı parlayı durdu.

“yağboluuna mı “,heee diyerek bizleri teker teker , yumuk asya artığı  gözleriyle , uzun uzun süzdü.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
  • TUTUNAMAMAK-6

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-9

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-8

  • YENİ TANRILAR ZAMANI

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-7

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-6

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-5

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-4

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-3

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-2

  • EKSİK OLMAYIN YAŞIYORUM-1

  • TUTUNAMAMAK-5

  • TUTUNAMAMAK-4

  • TUTUNAMAMAK-3

  • TUTUNAMAMAK-2

  • TUTUNAMAMAK-1

  • TUTUNAMAMAK!

  • Sonsuzluk Çiçekleri 1

  • Kötülüğün sıradanlığı üzerine! 2

  • Bugünlerin kötülüğüne dair

  • ”TARSUS’a“ NOT düşmek

  • BİR İNSANLIK TÜRBÜLÂNSI(*)

  • Çok acılı,köyün delisi hikâyeleri

  • Tarsus-Trabzon Hattı

  • ÖLÜ bir RUH üzerine OTOPSİ denemesi

  •  
      YORUMLAR
     
    Adınız Soyadınız :

    Yorumunuz          :

    Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
    Kod                        :

     

      HABER ARA
     
     
      
      FLAŞ HABER
      EN ÇOK OKUNAN
    • Bu Ay
    • Bu Hafta
    • Dün
    • Bugün
     
      SOSYAL MEDYA

     




     
     
    ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GÜNCEL HABERLER SİYASET HABERLERİ SPOR HABERLERİ GİZLİLİK İLKELERİ

     

    fotohaber.net | İnternet Gazetesi | Resmi Web Sitesi | Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
    fotohaber.net © Copyright 2005-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

    URA MEDYA