Sonsuz(sungur) bey tarihi’nden
Kısa pantolonlu gezintilere devam
2. sahne
“” bir bilgi ekonomisi olarak TARİH ”…
ERIC MARIA REMARQUE, alman romancı, büyük eseri, “ batı cephesinden bir şey yok’un “, siyah / beyaz filme alınan uygulamasının ,BAŞ SAHNELERİNİNİN bir yerinde, uçuk/kaçık tarih öğretmeninin , şöyle bir tümcesine şahit oluruz:
ÖĞRETMEN, adeta cinsel hazza yakın bir bedensel gevşeme ile öğrencilerine seslenir…
ALMANYA için ölünmelidir.
Ya da ALMANYA için ölmelisiniz gibi, sıra dışı bir haykırıştır bu.
Lise 1’de,1971/72, kısa bir süre ,Amerikan kolejindeydim.Sanırım iki ay kadar. Sonra,malûm,Kabataş Lisesi’ne gitmiştik.
İnsan olarak çok değer verdiğim,inanılmaz çocuksu,yüreği dopdolu tarih öğretmenim Abdullah K., yukardaki alman tarih öğretmeni gibi, duygusal bir anında, Türkiye’yi, başarılarını(!), sözcükleri, ağzında hoplata hoplata anlatıyordu.
“Dünyanın en kaliteli piyade tüfeği, G3’ü yapıyoruz çocuklar “ demez mi!
16 yaşındaydım ve sosyalizm/ devrim/devrimcilik sözcüklerini, komşumuzun Siyasal Bilgiler’de okuyan oğlu, Danyal’dan, bölük pörçük duyuyor,çokca meraklanıyordum.
Bu merakım için , elimde, haliyle Danyal’dan başka bir kaynak yoktu ama yaşamımı derinden etkileyen,1960’ların destansı ansiklopedisi , o günlerin gogılı sayılabilecek , RESİMLİ BİLGİ vardı.
Özellikle emerikalıların AY’a gidişlerinden çok heyecanlanmış,orta 3’de iken ( 1969/70),fen bilgisi hocası MR Hornısh’in,emerikadan getirdiği , APOLLO 11’in ,( 20 Temmuz 1969*), AY’a fırlatılış filmini,birinci elden izlemiştik.
Bunları düşünerek,rahmetliden söz istedim.
Ve dedim ki, ”Hocam,Amerikalılar, AY’a ,G3 imalat bilgisiyle gitmediler ama.”
Sınıfta , aralarında AĞRI dağı kadar fark olan, iki tane ANLAMA farkı(*) vardı.
(( BU FARK(*), BUGÜN TOPLULUMUZDA, AZGINLAŞARAK DEVAM EDİYOR. ))
Hoca, G3’ü parlatıyor bense, APOLLO 11 hocam diyordum!!!
Atatürk devrinde kurulan UÇAK fabrikamızın, bir takım ihanetler(*) sonucunda, DAN diye kapatıldığını “DA”, henüz bilmiyorduk.
(*) Bugün ,ihanet kavramının zirvesini yaşıyoruz.
NIETZSCHE, bize , TARİHE bakmanın,başlı başına bir BİLGİ alanı olduğu bildirir.
Bu bilgiye, sersem sepelek bakarsanız, emperyallerin ayakçısı olursunuz.
ANITSAL tarih ve KORUYUCU tarih “ anlayışları”, tolumları,zıvanadan çıkarabilen tutumlardır.
ANITSAL tarih:
Yaşarken, güçlü ve büyük örneklere gereksinim duyar.
Bunu,çağında bulamaz, geçmişe yaslanır.
(( bizdeki fark şudur, seçilmiş bir c.başının, o günleri getireceğini ZANNETME hastalığı… ya da inandırılma…seç beğen al. ))
HASTALIK şudur:
GEÇMİŞTE OLAN BİR DURUMUN, YİNELENEBİLMESİ İÇİN,O ZAMAN İÇİNDE BULUNULAN DURUMLARIN DA, YİNELENMESİ GEREKİR Kİ, BU OLANAKSIZDIR.
Ancak bu durumu “varsayanlar”, bu yalın gerçeği görmek istemezler.Geçmişi bir efsane haline getirip, TAPINMAYA başlarlar.
Buna, “ toplu histeri de “ diyebiliriz galiba. Hekimlere sormak gerekir.
KORUYUCU tarih :
Tarihi korumak, elbette doğru bir davranıştır.TAPINMAMAK kaydıyla.KORUYUCU tarih,geçmişe tapınırken, yukardakine ek olarak, BUGÜNÜ görmez.
SÜREKLİ dünde yaşar.
Bir zaman , bizim TURANCILAR’a , lâf anlatmaktan canım çıkmıştı.
NEDEN!
Çok basit!!!
TURAN TURAN diye diye, bugünü görmüyorsunuz yâhuuu dedik de, davulcu yellenmesiydi “ efendilere””…
Şimdi görüyoruz,ne haldeler.
ADSIZ hayatta olsa, bunların hepsini önüne kadar,TİYANŞAN’a kadar kovalardı.
Koruyucu tarih, yeniyi yapmayı değil, DÜNÜ KORUMAYI iş edinir.
AMA “” DÜN”” NERDEDİR Kİ!!!
İRANLI sosyolog, PRF DARYUS SHAYEGAN, “tarihte geride kalmış ve değişimler şenliğine katılmamış uygarlıklardaki zihin çarpıklığının” altını kalın kalın çizerken, bu tür toplumların, “öteki” uygarlıklarla aralarına ördükleri “ zihniyet” çatlağına düştüklerinden dolayı, “ötekine”, bitmeyen bir KİN ve ÖFKE duyduklarını belirtir.
(( yaralı bilinç, DARYUS SHAYEGAN, metis yay.1. basım 1991))
Bugün, sözde TÜRKÇÜLÜKLE avcarlanan, “nevzuhur Osmanlıcılık”, böyle bir kişilik örselenmesi olarak, karşımızda duruyor.
O halde, görevimizin, TARİH’DEN nasıl yararlanmamız gerektiğini bulmamız şeklinde açığa çıkartılması gerekmektedir.
GEÇMİŞİ, yaşam mahkemesinin önüne çıkartıp,KILI KIRK yararak, sorguya çekmek zorundayız.
ANCAK, dikkat etmemiz gereken, sinsi bir durum var:
BİZ, BİZDEN ÖNCEKİ KUŞAKLARIN TORTUSU/KALINTISI UZANTISI OLDUĞUMUZDAN ,AYNI ZAMANDA, ÖNCEKİ KUŞAKLARIN TÜM YANLIŞLARININ DA TORTUSU/KALINTISI OLACAĞIMIZIN UNUTULMAMASI GEREKMEKTEDİR.
OTURDUĞUMUZ yerde, elimizdeki birkaç parça , sözde belgeyle, MUTLU BİR GEÇMİŞ yaratmak, insanlığa atılabilecek, en büyük ZİHNİ kazıktır.
(( ÖRNEK :
2. a.hamidin bacısı mediha sultan, 1879 YILINDA, SAMİ PAŞAZADE NECİP BEY’le evlenir.Abdurrahman Sami adı verilen bir oğulları olur.Ancak Necip Bey, 1885’de , tifodan ölür.
Aynı yıl, mediha sultan, önü açık olduğu düşünülen, ölen eşinin cenazesinde görüp, beğendiği DAMAT FERİD’le evlenir.
Çift, 1923 yılında , yurt dışına,Fransa NICE kentine yerleşirler.
AYNI yıl,DAMAT FERİD, kanserden, 1926 yılında da, Fransa Menton kasabasında,MEDİHA SULTAN ölür.))
Gerçek bu denli açık iken.MEDİHA SULTAN’ın, birinci eşinden olan ilk ve tek oğlu/ çocuğu ABDURRAHMAN SAMİ üzerinden , “ rezil tarih” dergisi kapağına, DAMAT FERİD ‘İN, Ürdün / Amman’daki torunlarından MEKTUP var diye FOTOĞRAF koymak, tek bir sıfatla değerlendirilmesi gerekir…
KÖTÜ NİYET…
BU ve benzer tutumlar, TARİHİ savsaklamakla da açıklanamaz.
KÖTÜ niyetin, daha da kötü niyetliler adına, NAMLUYA sürülmesidir.
Bu “ sevimsiz” örneği, bilerek verdik.
Gerekçemizi şöyle sunabiliriz:
Yaşar Kemal, benim başeser /şaheser olarak kabûl ettiğim, AKÇASAZIN AĞALARI, “” demirciler çarşısı cinayeti”nde, iki baş kahraman DERVİŞ BEY ve AKYOL MUSTAFA’nın ( 1. Cilt) arasındaki bitmeyen çekişmenin, bir yerinde, DERVİŞ BEY’in ağzından, şöyle der:
“”BENİM ATALARIMIN TÜMÜNÜN , HEP KANLILARI OLMUŞTUR. HEPSİ SOYLU,SOPLU’DURLAR. KEZA, AKYOL MUSTAFA DA.””
BİR GÜN AKYOL MUSTAFA, DERVİŞ BEY’E,UMMADIĞI BİR HAMLIK, SOYLULUĞA YAKIŞMAYAN BİR REZİLLİK YAPAR.DERVİŞ BEY, BUNA ÇOK ÜZÜLÜR VE İÇERLER.GÜNLERCE, ODASINDAN ÇIKMAZ.
VE DER Kİ:
“” YARABBİ, BEN NASIL BİR GÜNAH ETTİM DE, SOYLU BİR DÜŞMANIM, BANA BÖYLE BİR SOYSUZLUK YAPTI, BEN NASIL KALDIRACAM BUNU!!!””
İŞTE , soysuzluğun bir derecesi vardı.
SAYELERİNDE , o derece de lâğıma gitti.