Taksim Gezi Parkı adı ile başlayan gençlik eylemleri yurt geneline yayıldı. Artık sadece genç insanlar değil, kendisini cumhuriyet ve demokrasi kavramları adına sorumlu gören tüm T.C. Vatandaşları eylemlere destek verir oldular.
Bazı siyasiler ve medya mensupları, AKP’nin ve özellikle Sayın Erdoğan’ın bu eylemlerin iletisini doğru okuyamadığını ileri sürmektedirler.
Bendeniz aksini düşünüyorum; özellikle Sayın Başbakan eylemleri doğru okumuş ve mesajını almıştır.
Eylemleri takiben Kuzey Afrika’dan gelir gelmez, Atatürk Havaalanı içeriğini dolduran taşıma yandaşlara hitabı ile olaya müdahil olması gerektiğini göstermiştir. Akdeniz Oyunları Açılış Töreni ve hemen takiben Ankara’da dört meydan da yaptığı aynı temalı söylemler de Sayın Erdoğan’ın eylemlerden ne denli tedirgin olduğunun göstergesi olmuştur.
Kısa aralıklarla Ankara-Sincan, İstanbul-Kazlı Çeşme, Samsun ve Erzurum mitinglerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir diye düşünmekteyim. Üstelik hepsinde de aynı temayı işlemek gereksinimi duymuştur; “Milli İradeye Saygı!”.
Milli İradeye Saygı demekle, bugüne kadar kendisinin karşısına çıkarak eleştiri yapabilmek iradesini gösteremeyenlere karşın, kendisine yönelik ilk kez yüreklice bir karşı duruş olduğunun farkındadır. Bu karşı duruş cesaretinin toplum kesimlerine yayılmasından çok rahatsız olduğu, söylemlerinin temasından sezinlenilmektedir. Sayın Tayyip Erdoğan, bu yürekli direnişi önleyemez ise ortaya çıkacak benzeri kalkışmaların kişisel otoritesini zedeleyeceğini ve karizmasını çizeceğini anlamıştır. Bu nedenle konuşmalarına dini ağırlıklı söylemler katarak, taşıma yandaşlarına kişisel otoritesinin ayakta olduğunu vurgulamak çabasındadır.
AK-ŞAKA olarak Sayın Başbakan ile “Milli İrade Kavramı” konusunda hemfikir değilim!
Orta çağlar ve öncesinin yönetim modeli, yöneticilerin Tanrı İradesi ile hükümranlığını vurguluyordu. O dönemlerin kralları, sultanları ve padişahları, yönetsel erklerini Tanrı adına yaptıklarına toplumları inandırmışlardı.
Fransız İhtilalı, bu resmi değiştirdi. Hükümranlık tacı krallardan ve padişahlardan alınarak halkın başına konuldu. Buna Halkın Egemenliği kavramı denmesi uygun bulundu.
Halkın egemenliği kavramı, bir tür sandık demokrasisi çağrıştırıyordu. Özellikle Mussolini ve Hitler gibi diktatörlerin sandıktan çoğunluk oyu ile çıkarak; “Halk bana yetki verdi, artık her istediğimi yapmak ve uygulamak hakkımdır!” demeleri sonucu demokrasi adına yeni kavram geliştirilmesi zorunlu oldu. Milli İrade denen eski kavram, sandıktan çok oy alanların mutlak iradesine artık izin vermemeli idi. Bu nedenle, adına katılımcı ve çoğulcu demokrasi denen ve hukukun üstünlüğünü vurgulayan çağdaş yönetim modeli geçerli sayılır oldu. Hukukun üstünlüğü adına, çok oyla seçilmiş olanlar için bile bazı demokratik ve yasal fren mekanizmaları devletlerin temel hukukuna konuldu. Burada temel amaç, tüm vatandaşların insan haklarına saygı göstermekle yöneticileri sorumlu kılmaktır.
İşte Sayın Tayyip Erdoğan, milli irade kavramı ile günümüzün çağdaş demokrasisi kavramına değil, geçmişte kalan otokratik ve diktatoryal yönetim modeline sırtını dayamak arzusunu yandaş kitleler aracılığı ile dayatmak istemektedir. Çabası da budur. Örneğin; bir yandaş kadın dinleyicinin “Ben, Erdoğan’ın g…. kılıyım!” diyebilmesi, maalesef seçmen kesiminin de çağdaş ve katılımcı demokrasiden bihaber olduğuna kanıttır.
Korkarım ki, Sayın Erdoğan, karşısında sadece bu tip insanları görmek istemektedir!
AKP kadroları, bazı müstesna örnekleri kenara ayırırsak kendisine bu fırsatı sunmakta ve karşısında tutsak gibi durmaya razı olmaktadır. Hatta bazı üst düzey sorumluların bununla yetinmeyerek esas duruş göstermek çabaları da işin tuzu biberidir!
Sayın Erdoğan, kafasındaki milli irade kavramını çağdaş demokrasiye göre yeniden revize etmek ve katılımcı çoğulcu demokrasi kavramına saygı duymak zorundadır. Aksi halde, ‘ben ne istersem öyle olacaktır’ dayatmaları ile ülkemizin çağdaş yönetim modeline ve hukukun üstünlüğü ilkesine kavuşabilmesi ve de arzu edilen AB Üyeliğine kabul edilmesi, kanımca olası değildir!..
Kıssadan hisse: “Saraylar saltanatlar çöker / Kan susar bir gün, zulüm biter / Menekşeler açar üstümüzde / Leylaklar da güler / Bugünlerden geriye / Bir yarına gidenler kalır / Bir de yarınlar için direnenler!” ( Adnan Yücel )
Erdal Akalın (26. 06. 2013 /