“Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler / Şimdi bana seninle bir ömür verseler / Şimdi bana yeniden ister misin deseler / Tek bir söz bile söylemeye hakkım yok!”
Ünlü besteci ve şarkıcı Sezen Aksu’nun ağzından çıkan bu sözleri duymayan ve kendince yinelemeyen sanırım kalmamıştır aramızda!
Belirli bir yaşa gelerek nerede ise ununu elemiş ve eleğini duvara asmış birilerinin, kendince yeni bir ortam yaratarak ve gene kendince kaybolan yıllarını aramak üzerinde kafa yormalarını iyi biliriz. Biliriz, çünkü bizler de o arayışta olanlardan birisiyiz!
Bazen mekân değiştirmek, bazen nikâhı atmak, bazen de zamanında hayır dediği için sonradan yaşanan pişmanlıkları düzeltmek gibi nice çabamız, hep bu dizelerin gizeminde saklıdır; kaybolan yılları bulmak ve tekrar kaybetmeden yaşamak!
Kaybolan yıllar, kanımca insanoğlunun benliğinde saklı olan egonun yaratığı bir kayıptan başka bir şey değildir. İnsanoğlunun yaşam çizgisinde kendisine biçtiği rolde saklıdır bu sorun. Bu rol ki, insanlar kendi kendisine hep ‘başrol’ oynamayı hak etmiş bir özel değer gözü ile baktığından, kişisel yeteneklerini ve olanaklarını doğru değerlendiremediğinden ortaya çıkan bir kaderdir, diye düşünürüm.
Belki de boyu ortanın altında olan bir kişinin basketbol yıldızı olmaya soyunması gibi!
Çok yakın tarihte yitirdiğimiz ünlü yazarımız merhume Leyla Erbil, kadın ve erkek cinslerini ele alarak bu çelişkiyi özenle anlatır bizlere; Tuhaf Bir Kadın ve Tuhaf Bir Erkek adını verdiği iki kitabında. Bu tuhaf insanlar, toplumun sınırladığı kalıplar aşamayarak ve benliklerine uygun bir rol biçemeden yaşayarak kendilerine dayatılan yaşam biçimini kabullenmek zorunda kalmış gerçekten tuhaf insanlardır. Bu duruma isyanları da vardır tabii. Özellikle dinin günümüzde anlaşılması çok güç baskılarına sıkıştırılmış kadınlarımız, gün gelir kaybolan yıllarını aramak sevdasına düşerlerse, acaba başarılı olabilirler mi sizce?!
Sanmıyorum!
Kaybolan yıllarını aramak için Kaf Dağı’nın arkasına uçmak heyecanını duyanlara saygılıyım. Ama unutmamaları gereken bir doğruyu da söylemeden geçemem bu yazım aracılığı ile. İnsanoğlu Kaf Dağı’na varsa da, hemen her keresinde kişisel kaygılarını ve kaybolan yıllarına neden olan kendi egosunu da yanında taşıyor.
O zaman bu telaş niye?!
İnsanoğlunun kaybolan yıllarını aramak heyecanında kendince bulamadığına inandığı mutluluğu ve bedeninin kendi egosu nedeni ile hemen her fırsatta ertelediği bedensel hazzı aradığına inanırım. Yaşı yetmiş, işi bitmiş bir tuhaf insanın, çok genç bir bedenle birlikte olarak zamanında tatmadığı bedensel keyfi araması gibi örnekler az değildir etrafınızda. Ama kaybolan yıllarını arayan bu tuhaf insanlar, bedenlerinin kaybettiği fiziksel ve hormonsal kayıplarını düşünemediklerinden, yeni bir bunalıma düşecekler ve yeniden kaybolacak yılların esiri olacaklardır.
Öyle ya, demiri tavında dövememişlerdir zira! Artık yeni bir ‘keşke’ hayıflanmalarına hazır olmaları gereklidir!
Kaybolan yılları aramak, sadece insanlara özel bir arayış değildir. Ülkeler ve toplumlar da nice kaybolmuş yıllara mahkûm olabilmektedirler. Özellikle adına demokrasi denen seçim sandığına giderken, ülkesinin geleceğini düşünmeden ve çocukları ile torunlarının yarınları adına doğru karar vermeden atılan oylar, toplumun kaderine kaybolan yıllar olarak yazılabilmektedir.
Örneğin; çağdaş bilimi dışlayarak atılan eğitim ve öğretim yasalarının yakın zaman içerisinde karşımıza çıkaracağı zaaflar, bilesiniz ki toplumumuzun kaybolacak yılları için ön hazırlıktan başka bir şey değildir. Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan bilim toplumu olamamak yanlışı, maalesef tekrarlanmaktadır ve ülkemiz için yeni bir kaybolacak yıllar dramı ile bizleri yüzleştirmek aşamasındadır.
Sayın Başbakan ve ilgili hükümet sorumluları halen bu gerçeği anlamamakta ısrarlı olsa da, yakın bir gelecek bunun tarihsel hesabını bizlerden soracaktır. Dogmatik eğitim kalıplarının geçerli olmadığı bu dünyanın insanları uzaya giderken, bizler halen Taksim Gezi Parkı direnişini doğru ve akılcı yorumlayamamanın akıl almaz hafifliğini yaşıyorsak, bu demokrasi eksikliği değil, zamanında iyi eğitemediğimiz insanlarımızın toplum adına attıkları yanlış adımların faturasıdır, bence!
Vebalini, insanlarımızı kendi siyasi kariyer gelecekleri adına cahil bırakmaktan sakınmayan dünün siyasilerinde ve günümüzün seçilmişlerinde arıyorum!
Benim değerli ve sabırlı okurlarım; gelin kaybolan yılları aramayı sadece şarkılara bırakalım. Hep birlikte, kaybolmuş yıllar tehlikesi yaratmayacak yeni hataları yinelememek adına seçilmişleri uyaralım ve sandığa giderken, çocuklarımıza ve torunlarımıza kaybolmuş yılların ürünü olmaması gereken kişiler gözü ile bakacak bir düzen kuralım.
Aksi halde, gene Sezen Aksu haklı çıkacaktır; “Tek bir söz söylemeye bile hakkımız olmayacaktır!”.