Özel Röportaj: Mehtap Gencer
mersintercuman.com
M.Gencer - Ülkemizde yaşanan ama hala çözülemeyen gizemli olaylar var mı, varsa bunları pandemiden sonra çekmeyi düşünüyor musunuz?
S. Teksoy - Mehtap Hanım, insanların kafasını kurcalayan paranormal ve doğa dışı fenomenler her daim vardır. Dünya çapında sayısız gizemli olayı inceledim ve ekrana taşıdım. Şu an için öyle bir şey gündemimde yok, ancak bu yapmayacağım anlamına da gelmiyor. Ben yaptığım işler için hep büyük bir emek ve özveride bulundum. Bugün halen Sadettin Teksoy markasının devam etmesinin sebebi de budur. Örneğin; gizemli ve esrarengiz türdeki bir habere ya da olaya imzamı atacaksam eğer, bunun için alanında uzman olan onlarca kaynağa başvururum. İzleyicilerin zihnine kazınan ve ekranlarda defalarca yayınlanmasına rağmen her gösteriminde reyting rekorları kıran Afrika’nın tehlikeli ormanlarındaki Pigme kabileleriyle yaptığım belgesel. Yapısal antropolojinin önde gelen ismi Claude Lévi-Strauss’un; Hindistan, Japonya ve Amerika yerlilerinden Batı Avrupa halklarına kadarki seyahatlerini içeren antropolojinin önde gelen inceleme ve araştırmalarından esinler taşır. Bunun yanı sıra, Denizli’nin Acıpayam İlçesi’ndeki Dodurgalar Mağarası’nın saç çıkarttığına dair ekrana taşıdığım Keloğlan Mağarası başlıklı haberimi, James George Frazer’ın saç buklesini bereket sembolü olarak yorumladığı “Altın Dal” adlı kitabından yola çıkarak mizahi bir dille ve tekerlemeyle yorumladım. Eğer siz bugün insanların akıllarına kazınacak ve reyting rekorları kıracak işlere imza atmak istiyorsanız, bu konudaki usta isimlere başvurmadan işin altından kalkamazsınız. Dinler tarihi konusunda alanın en büyük isimlerinden Mircea Eliade, bilimsel araştırma alanında Karl Popper, Fransız sosyolog ve tarihçi Michel Foucault ve ortaya koyduğu Simülasyon kuramıyla postyapısalcı felsefenin önde gelen filozofu Jean Baudrillard, Jared Diamond, Joseph Campbell, Umberto Eco ve Alberto Manguel gibi isimler başvuru kaynaklarım arasındadır.
M.Gencer - Yıllarca yaptığınız programlar büyük beğeni topladı. Çok büyük bir hayran kitleniz var. Bu programları yaparken yaşadığınız ilginç olayları kitap haline getirmek istemez misiniz?
S. Teksoy - Takdir edersiniz ki, bu büyük bir zaman ve emek isteyen süreç gerektiriyor. İleriki zamanlarda olabilir.
M.Gencer - Yayınlandığında izlenme rekorları kıran, televizyon tarihinin unutulmazları arasında gösterilen birçok programa imzanızı attınız. "Gizemli Antik Şehir", "Soğuğun Kalbine Yolculuk" adlı kutuplar belgeseli ve Afrika'nın çok tehlikeli ormanlarında ki Pigme kabileleriyle yaptığınız belgeseller sizin için çok önemli ve değerli bunu biliyoruz. Yine aynı türde belgeseller çekmek isteseydiniz bu hangi ülkeler olurdu?
S. Teksoy - Mehtap Hanım, Türkiye sınırları içinde gitmediğim il, ilçe, köy kalmadı. Uluslararası gezilerim sırasında da bir düzineye yakın pasaport eskitip, dünya çevresinde en az beş tur attım. En unutamadığım programım ise; "Teksoy Görevde"nin, hem kendi içinde kırdığı rekorlar, hem de Türk televizyonculuk tarihi açısından bir zirve noktası olarak anımsanan bölümü 1997 yılı Aralık ayında yayımlanan "Soğuğun Kalbine Yolculuk". Ekibimle birlikte 1997 yılı yaz aylarında oldukça zor bir yolculuktan sonra ulaştığımız Kuzey Kutup Bölgesi ve Grönland Adası'nda yaşadığım serüvenleri oldukça keyifli ve profesyonel bir belgesel diliyle ekranlara taşıdım. İki bölümden oluşan 90 dakikalık belgesel, o güne kadar kaydedilmiş bütün rating başarılarını altüst ederek "Türk televizyonculuk tarihinin en yüksek izlenme oranlarını elde etti. Grönland Adası'ndaki bir buz çölünde, eksi 20 derece soğukta güçlükle ayakta durabildiğim ve gözlerimden yaşlar süzülürken dünyanın damına Türk bayrağını ve Star Televizyonu flamasını diktikten sonra 'Şükür Namazı' kıldığım duygusal anları asla ve asla unutamam.
Bugün halen bu işler konuşuluyor ve üniversitelerde ders olarak verilip, örnek olarak gösteriliyor. Arkama dönüp baktığım zaman, şu ülkeye gitseydim de şu konuyu ele alsaydım dediğim bir düşünce yok. Ancak elbette ki; bugün ben ekranlara geri dönersem, günümüz medya dünyasında yeni bir çağ başlatırım. Bu kadarı yeterli sanırım.
M.Gencer - Programlarınızda niye hep sarı ceket giyiyorsunuz özel bir sebebi var mı?
S. Teksoy - Sarı ceket benimle bütünleşmiş bir sembol oldu artık. Öyle ki; nerede bir sarı ceket giyen görülse, akla hemen Sadettin Teksoy'u çağrıştırıyor. Bu da benim için paha biçilemez bir mutluluk.
M.Gencer - Polis ve Savaş muhabirliği de yaptınız. 1980 yılında Irak İran Savaşı nın en tehlikeli döneminde Irak eski lideri Saddam Hüseyin le görüşen ilk gazeteci sizdiniz. O günden bir anınız var mı?
S. Teksoy - Savaş, insan ruhu ve psikolojisi üzerindeki en büyük tahribatı ve travmatik yıkımı gerçekleştiren etmenlerinden başında gelir. 18 yıllık bir yazılı basım maceramda; magazinle başlayıp, havalimanı, polis ve savaş muhabirliği yaptım. Çok sayıda yazı dizisi ve özel haberlerle hep ilklere imzamı attım. 1980 yılında Irak-İran Savaşı'nın en ateşli döneminde Irak eski lideri Saddam Hüseyin'le görüşmeyi başaran ilk gazeteci oldum. Gazete iki gün haberimi manşetten verdi. Ayrıca, 14 günlük 'Hümeyni'nin İran'ı' adlı yazı dizim gazetede bir ilkti. Savaşı her iki cepheden de yıllarca izledim. Acı, kan ve gözyaşının hakim olduğu o ortamları anlatmaya ne sözler ne de kelimeler yeter. Korkunç bir deneyim. Savaşın merkezine gitmemde en büyük etken 1979 yılında gösterime giren Coppola'nın "Apocalypse Now" filmi olmuştu.
Yirminci yüzyılın en önemli düşünürleri arasında önemli bir yeri bulunan Amerika'nın entelektüel ikonu Susan Sontag, 2001 yılında Oxford Üniversitesi'nde Uluslararası Af Örgütü Konferansı'nda savaşın yıkıp yok ediciliği üzerine yaptığı konuşmalardan yola çıkarak "Başkalarının Acısına Bakmak" adlı kitabını yazar. Bu eserinde; savaşın getirdiği korkunç ölümleri ve dehşet verici trajik kayıpların yüzünü, savaş fotoğrafları üzerinden anlatır. Bunun yanı sıra medyanın kesintisiz görüntü bombardımanı çerçevesinde kitle kültüründe artan şiddet düzeyini ve toplumun bu dehşete duyarsızlaşmasını ele alır. Bugün insanlık dersi veren bu başyapıtı okuduğumda, o günleri tekrardan anıyorum ve tüm dünyaya barış ve huzur dolu günler diliyorum.
M.Gencer - Bir proje gelse, pandemi döneminin filmini çeker misin diye, bunu değerlendirir misiniz?
S. Teksoy - Bir film projesinde yer almak elbette güzel bir duygu, bunu çok isterim. Dünyada da bu konuyla ilgili film projeleri gündemde. Ancak benim pandemi konusuyla ilgili olarak düşüncem şu yönde; insanlar günümüzde zaten bir Covid-19 virüsü ve hastalığıyla boğuşmakta. Ülkece hastalıktan uzak, sağlıklı günlere kavuşmak ve aynı zamanda esenlik ve huzur içerisinde geçireceğimiz günleri hayal ediyoruz. Bunun üzerine tekrar geri dönüp, insanlara bu zor günleri hatırlatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum.
M.Gencer - Oğlunuz Efe Teksoy film eleştirmeni, çok da başarılı. Birlikte senaryolar yazıyorsunuz. En son yazdığınız senaryolardan bahseder misiniz?
S. Teksoy - Mehtap Hanım, 4 buçuk yıl boyunca ön araştırmalarını yaptığım, Hz. Muhammed'in vefatından önce ki son 10 gününde neler yaşandığını anlatan uzun metrajlı film senaryosu yazdım. Bu projem Mustafa AKAD'ın yönettiği 1976 yapımı 'The Message-Çağrı' filminin devamı niteliğinde olacak. Yüksek bütçeli çok ses getireceğine inandığım bilinmeyenlerle dolu olan bu çalışmamla ilgili görüşmelerim halen sürüyor.
Sinema yazarı/Film eleştirmeni oğlum Efe Teksoy'la birlikte gerçek olaylardan esinlenilmiş korku ve gerilim türünde Reenkarnasyon fenomenini konu alan bir film projemiz var. Senaryo çalışmalarım sırasında Siyaset Bilimci/Sosyolog olan eşim Müge Teksoy'un da uyarıcı görüşlerinden destek alıyoruz. Bu anlattıklarımın yanı sıra, komedi ve gizem türünde de çalışmalarımız mevcut.
M.Gencer - Youtube veya dijital platformlar için yeni projeniz var mı?
S. Teksoy - Şu anda dünyanın dijital platformları arasında lider konumda olan Netflix ile kısa metrajlı reklam filmi projelerim devam ediyor. Stranger Things dizisinin reklam yüzüyüm. Milyonlarca izleyiciye ulaşan Türk-Amerikan yapımı, tamamı benim üzerime kurulu olan Hollywood yıldızlarının yer aldığı bu tür projelerde yer almaktan büyük bir gurur duyuyorum.
M.Gencer - Göbeklitepe nin sırrı hala çözülemedi. Bununla ilgili ilerde araştırma yapmayı düşünüyor musunuz?
S. Teksoy - Göbeklitepe, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde bulunan, ülkemiz ve dünya için çok önemli bir arkeolojik yerleşim alanı. Bununla ilgili bir teklif gelirse, böyle bir araştırmaya imza atarak katkı sağlamaktan, elbette ki büyük bir gurur ve onur duyarım.
M.Gencer - TV de tekrar program yapmanızı sevenleriniz bekliyor. Buradan müjde vermek ister misiniz?
S. Teksoy - Mehtap Hanım, işin gerçeği şu; herkesin bildiği gibi ekranlar yemek yarışmaları, dedikodu, kim kimin karısıyla, kim kimin kocasıyla aldattı(!) boş tartışma, giyim/kuşam programları, ipe sapa gelmez dizilerle (EDHO hariç), insanlar adeta uyutuluyor. Asıl amaç gündem saptırma. Ekonomik kriz, işsizlik, hayat pahalılığı, yolsuzluklar konuşulmasın. Bildiğiniz gibi Tito’nun ülkesi Yugoslavya bölünmüş vatandaşların haberi yok! Sorduklarında; ‘’dizi izliyorduk’’ diyorlar. Abartısız kanallarda köşe taşlarını kapan yandaşlar, ucuz prodüksiyonlar ve de ekran kirliliği olduğu sürece ben nasıl müjde verebilirim.
M.Gencer - Yaptığınız proğramlarda sizi en çok etkileyen ve unutamadığınız bir anınız var mı?
S. Teksoy - Mehtap Hanım, öncelikle şunu belirtmek isterim; anılardan çok benim için önemli olan unutamadığım yüzlerdir. Teksoy Görevde programı zamanında sayısız insanla karşılaştım, tanıştım, çekim yaptık, birlikte çay içtik ve yemek yedik, arkadaş olduk. Hayatıma giren her bir bireyin bendeki yeri ayrıdır. Buradan hepsine selam ve saygılarımı gönderiyorum. İnsanların beni gördüklerinde yüzlerinin, gözlerinin içinin güldüğünü gördüğüm an benim için paha biçilemezdir. Her şehirde sevginin insanlarda vücut bulmuş haline tanık oldum ve bu sevgiyi paylaştım. Günümüzde insanların dürüst olmadığına ve gizli/saklı yüzleri olduğuna dair onlarca dedikodu yapılıyor. Ben bu konuşmalara gülüp geçiyorum. Çünkü bizim topraklarımızın insanları güvenilir ve sevgi doludur. Ben bunu her gittiğim yerde, karşılaştığım her yüzde gördüm elbette istisnalar her daim vardır ve olacaktır. Ancak bu bir bütüne bakıldığında doğruların fazla olduğu gerçeğini değiştirmez. Jorge Luis Borges'e göre 21. yüzyıl edebiyatının en büyük yıldızı Fransız yazar Marcel Schwob'tur. Schwob’un Anatole France'a ithaf ettiği öyküsü 'Altın Maskeli Kral' da; kendisi ve etrafındaki hizmetkarlarının taktığı maskeler yüzünden gerçek yüzlerini göremeyen bir kraldan bahseder. Ancak bir gün maske takmayan kör bir dilenci ona gerçeği gösterir. Çünkü asıl gerçeği göremeyecek kadar kör olan kraldır. Burada çıkarılması gereken ders şu; siz siz olun insanların iç güzelliğini görün hiç kimseyi dış güzelliğine ve başkalarının dedikodularına göre yargılayıp eleştirmeyin. İnsanımız eşsiz güzelliktedir, cana yakındır, fedakardır ve naiftir. Zaten iyi ve kötüyü ilk bakışta anlarsınız. Bu konuyla ilgili çok sevdiğim bir sosyolojik eser var. Yirminci yüzyılın en önemli sosyologlarından birisi olan Kanadalı Erving Goffman, ‘’Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu’’ adlı kitabında, insanların gündelik hayatta yaşamına biçim vermek için takındığı maskelerden bahseder. Burada bireylerin, her zaman ve her yerde az çok farkında olaraktan belli bir role bürünüp performans sergilediğini anlatır. İnsanların bireysel olarak ve takım halindeki faaliyetleri üzerine yaptığı toplumsal analizleri ve ilginç kavramlarını içeren önemli bir sosyal psikoloji çalışmasıdır.
M.Gencer - Mersin'e en son ne zaman geldiniz, pandemiden sonra gitmeyi düşündüğünüz yerler arasında mı?
S. Teksoy - Mehtap Hanım, program nedeniyle çok kez geldim. URA Medya ve mersintercuman.com çalışanlarına yayın yaşamında başarılar diler, okurlarınızın bol olmasını temenni ederim. Ülkemin güzel insanlarına, sağlık, mutluluk, bolluk ve bereket kapılarının daima açık olduğu şans dolu nice günler dilerim. Tüm Türkiye’ye ve de gurbetçi kardeşlerime sevgilerimle.
'Ben, Sadettin TEKSOY