GİRİŞ
PUTLARIN ormanından geçmek gerekir , putların ormanından korkmadan geçmek gerekir . Baltalayarak bütün putları . Göreceksiniz , ne de kolay yıkılacaklar … İnandıklarınızı ,yeniden yeniden mihenge vurarak , onları bilgi haline getireceksiniz .
Gözlerinizi kapattığınızda , o kadar ışıklı bir dünya / yaşam göreceksiniz ki, gözleriniz kamaşacak , kör olacağınızı sanacaksınız . Kör olmaka için , gözlerinizi açacaksınız .
Nazım’a ve Yalçın Küçüğ’e teşekkürle.
Eldeki son bilgilere göre , evren , yaklaşık 14 milyar yıl önce oluşmuş yahut “” OLUŞTURULMUŞ “!
Ancak , PRF PENROSE , HALİHAZIRADAKİ evrenimizle ilgili olarak ,aşağıdaki şaşırtıcı ön bilgiyi veriyor :
Dünyanın yaşayan en büyük fizikçilerinden biri olan Roger Penrose, Kozmik Mikrodalga Artalan Işıması (KMAI: Büyük Patlama sırasında yayılmaya başlayan ve günümüzde bütün Evren'i dolduran ışıma) isimli ışımayı inceleyerek çok ilginç bir noktayı fark etti. Evrenimizi dolduran ışıma, tek bir Evren'e ait olmayabilir! Şayet bu önerme , yarın birgün doğrulanırsa , bütün bütün bilegeldiklerimiz tepetakla olacak ve gözlerimiz ,gerçekten bu büyük ışıktan kamaşacak da kamaşacak .Oysa , bu bir avuç ÖNCÜ insan dışında , hiç kimsenin , evrenle-yaşıyla- kendiyle-kendini bilmekle , anlamaya çalışmakla ,hiç mi hiç ilgisi ,teması yok . Çünkü insanların ,tamamına yakını , asalaktır , ikinci sınıf derme çatma insandır ve başkalarının ,kendilerine göre derleyip getirdiği DİNLERE-İDEOLOJİLERE-SİYASAL oluşumlara tapınıp , dururlar ,durmaktadırlar . Bu cehalettir ki , yüzlerce yıldır , yerküremizde ,binlerce , milyonlarca insan canının yokedilmesine yol açmıştır . Bu tümceler , sizin de yıllardır bildiğiniz CEHALET ve cinayet dökümlerinin tümceleri . Ama , nedense , parmağınızı kımıldatmıyorsunuz . Yahya KEMAL BEY gibi dersem ; “” gidenler memnun ki yerinden / dönen yok seferinden “… İnsanlar da bu cehalet ve cinayet sürecinden memnun ki , kaidelerini kaldırmak , DUR demek , kimsenin içinden gelmiyor zahir .
O zaman , siz , oturun oturduğunuz yerde , “ biz işimize bakalım ( derdi Necatigil USTA ) “…
Kendini TANIMAK , bilgeliğin başlangıcıdır .
Evrenin sırrı , kendini tanımada yatar . Kendiniz dışında , bu durum , hiç kimsenin size veremeyeceği eğitimdir ve güzelliği de burdadır . Kesintisiz bir dikkat ,sürekli sorgulayan bir ZİHİN gerektirir. Gözlemleyerek ,mücadele ederek , mutlu olarak , hüzünlenerek öğrenilecek VAROLUŞ sürecidir .
Her insan zekası , duyguları , birikimi ile değerlidir .Doğan her bebek , gerçekte , geleceğimizin güvenliği açısından , birer canlı taşıyıcı insanlık sütunlarıdır . İyi ürün almak için ,toprağa yalnızca iyi tohum atmak yetmez .Mutlaka iyi bakım da gerekir .Sadece başkalarında olup , sahip olmadığımız kaynakları övüp , sahip olduklarımızı görmezden gelmek de , bir aşağılık kompleksi ifadesidir .
Gelişmek , dünyayı daha yaşanılır hale getirmek , cehaletten uzaklaşmak , mutlaka , ciddi bir çabayı gerektirir .
Kendini tanımak , bir anlamda mutluluğun anahtarıdır da .Ama , odamın penceresinden ,sokağa baktığımda , heryerde çerçöp görüyorum . Hakmedikleri yerde , insana benzeyen biyolojik varlıklar ,dolaşıp duruyor ve benim hakkımda , kararlar alıp , uyguluyor .Ama bana ( bize ) soran yok .
Parçalar halinde yaşıyoruz. Ofiste başka, evde başka birisiniz: Demokrasiden bahsediyorsunuz ama içten içe otokrasi yanlısısınız; komşunuzu sevmekten bahsediyorsunuz ama onunla rekabet ediyorsunuz; bir parçanız diğerinden bağımsız çalışıyor ve bakıyor. İçinizdeki bu parçalı varoluştan haberdar mısınız? Peki, kendi işleyişini, kendi düşünme yetisini parçalara ayırmış bir beyin bütünden haberdar olabilir mi?
Yüzyıllardır her şey bize öğretmenlerimiz, yetkililerimiz, kitaplarımız, evliyalarımız tarafından hazır lokma olarak sunuluyor. "Bana her şeyi anlat - dağların, tepelerin ve dünyanın ardında ne var?" diyoruz ve onların tanımlamaları bizi tatmin ediyor, bu da demek oluyor ki kelimelere dayalı bir yaşam sürüyoruz ve hayatımız sığ ve boş. Biz ikinci el insanlarız. Hayatımızı bize anlatılanlarla devam ettirdik; ya heveslerimizin ve eğilimlerimizin gösterdiği yönde gittik ya da olaylar ve çevre tarafından dayatılanları kabul etmek zorunda bırakıldık. Bin bir çeşit tesirin ürünüyüz ve içimizde yeni bir şey yok, kendi başımıza keşfettiğimiz hiçbir şey yok, özgün, bozulmamış, lekesiz herhangi bir şey.