Yine bir din-i bayram.
Ben yine yoldayım.
Onlara, arkamda büyük, manevi bir güç oluşturduklarını kaybettiğim zaman anladığım, dert ortağım babam ve annemle buluşmaya gidiyorum.
Özlemlerini belirtmek için söyledikleri o “ gözümüz yolda kaldı neredesiniz be oğlum” sözünü duyacakmışçasına acele ediyorum.
Yüreğim kıpır, kıpır.
Nihayet kapının önündeyim.
Çiçekçiler, murt dalı satıcıları eli boş olanların yolunu kesiyor.
Çok kalabalık.
Babam ve annemin sevgileri o gün beni nasıl oraya çektiyse, onları da bekleyenlerin olduğu muhakkak.
Duvarlarla çevrili, her biri ayrı bir ayet okurcasına sesler çıkaran ulu ağaçların serinliğini hissederek girdim faniler mekanına.
Elimdeki çiçeklerin hırpalanmaması için iki elimle itina ile tutarak ilerlerken, yalnızlığımın duygusallığı içindeydim.
Bir an önce yanlarında olmak istiyordum.
Adımlarım hızlandı.
Çünkü bilirim;
Babamın bayram sabahları erkenden kalkıp hazırlandığını, balkonda yerini alarak yolumuzu gözlediğini ve bizi gördüğü anda anneme sevinçle seslenip “ çocuklar geliyor Münevver “ diye müjde verdiğini.
Evet, iki canımın yan yana olan mezarları karşımdaydı.
Bu kez baban ve annemin yine sevgi ile birbirlerine bakıp, aynı anda sevinçle “ Ziya geliyor” dediklerini de duyar gibiyim.
Nihayet buluştuk.
“Bayramınız kutlu olsun” diyerek elleri yerine mezar taşlarını öptüm.
Bayram hediyesi olarak çiçekleri sundum bana can veren canlarıma.
Oturdum yanlarına.
Yalnızlığımın nedenini, üzülmelerini istemediğimden bir iki masum yalanla ifade etmeye çalıştım.
Çocukların iyi olduklarını söyleyip, tanıdıklarından bilgiler verdim.
Onları kaybettikten sonra kendimi çok ama çok yalnız hissettiğimi ve bu duygunun içimde giderek büyüdüğünü söyledim.
Saatler geçirdik birlikte.
Zaman da ne çabukta geçmişti.
Ne yazık ki ayrılık vakti geldi.
Yine, elleri yerine mezar taşlarını öperek veda ederken, yaşamlarında onlara daha çok zaman ayıramadığımın pişmanlığı içinde olduğumu “binlerce kez özür diliyorum” diye belirttim.
Ne var ki çok geçti.
Ziya KESKİNIŞIK - 28.11.2009